In
fact,
I
think
this
is
a
friendly
message,
kind
of
like,
"hey,
want
to
play?"
And,
yes,
I
want
to
play.
|
Aslında,
sanırım
bu
çok
dostça
bir
mesaj
sanki
"hey,
oynamak
ister
misin?"
der
gibi.
ve,
evet,
oynamak
istiyorum.
|
That
is
so
sweet,
'cause
you've
got
absolutely
nothing,
but
you
still
want
to
play.
|
Bu
çok
tatlı
bir
şey.
Çünkü
elinde
hiçbir
şey
yok.
Ama
hâlâ
oynamak
istiyorsun.
|
I
thought
I
wanted
to
play,
but
now
there's
all
this
other
stuff.
|
Ben
oynamak
istediğini
sanıyordum
ama
şimdi
tüm
bu
diğer
şeyler
var.
|
Now
go.
Go
and
play
some
more
and
don't
come
back.
|
Şimdi
git
git
de
biraz
daha
oyna
ve
geri
gelme.
|
They
both
played
the
game
and
then
they
died,
so
obviously
the
video
game
killed
them,
right?
|
İkisi
de
oyunu
oynadı
ve
sonra
öldüler,
yani
apaçık
ortada
ki
onları
oyun
öldürdü,
değil
mi?
|
I'll
give
you
another
chance
to
play
this
game.
|
Bu
oyunu
oynaman
için
sana
başka
bir
şans
vereceğim.
|
No,
no,
no,
no.
Go
outside
and
play,
all
right?
|
Hayır,
hayır,
hayır.
dışarı
çık
ve
oyna,
Tamam
mı?
|
Hey,
do
you
wanna
play
a
game?
|
Hey,
bir
oyun
oynamak
ister
misin?
|
And
the
guy
was
playing
really,
really,
really
great
music.
|
Ve
adam
gerçekten
gerçekten
çok
iyi
müzik
çalıyordu
|
You
don't
play.
You
don't
know
anything
about
love.
|
Sen
sen
sevgi
hakkında
hiçbir
şey
bilmiyorsun.
|