Belki
bir
ya
da
iki,
tıpkı
Paris'teki
ya
Londra'daki
gibi,
ama
hepsi
değil.
|
One
or
two
maybe
just
like
in
Paris
or
London
but
not
all
of
them.
|
Ya
geçen
ay
Londra'daki
bomba?
|
That
bomb
last
month
in
London?
|
Bir
de
Londra'daki
şu
sanat
olayı
var.
|
There's
also
this
art
thing
in
London.
|
Tietjens,
MacMaster
senin,
Londra'daki
en
zeki
genç
adam
olduğunu
söylüyor
ve
ben
ona
inanıyorum.
|
Tietjens,
you're
the
cleverest
young
man
in
London,
Macmaster
says,
and
I'm
inclined
to
believe
him.
|
Londra'daki
kız
kardeşimin
düğünü
için.
|
For
my
sister's
wedding,
in
London.
|
Sekiz
yıl
önce,
Charles
Bravo
adında
bir
adam
Londra'daki
evinde
zehirlendi.
|
Eighty
years
ago,
a
man
called
Charles
Bravo
was
poisoned
in
his
London
home.
|
Bay
Douglas,
sizi
Londra'daki
en
büyük
tiyatro
yapımcısı
olarak
görüyorum.
|
Mr.
Douglas,
I
consider
you
the
greatest
theatrical
producer
in
London.
|
Londra'daki
en
iyi
köpek
eğitmeni
olduğunu
duydum.
|
I
heard
you're
the
best
dog
trainer
in
London.
|
Pip,
Londra'daki
her
alçak
herif
o
ödülün
peşinde
olacak.
|
Pip,
every
scoundrel
in
London
will
be
chasing
that
reward.
|
Anna
Freud
ve
Dorothy
Burlingham,
Sigmund
Freud'un
Londra'daki
eski
evinde
yaşıyorlardı.
|
Anna
Freud
and
Dorothy
Burlingham
lived
on
in
Sigmund
Freud's
old
house
in
London.
|