Ve
düşündü
ki,
"burada
ne
oluyor?",
"burada
bir
volkan
mı
vardı?
|
And
so
he
thought,
What
is
going
on
here,
was
there
a
volcano?
|
O
bebek
ile.
l
bir
volkan
haline
küre
o
şey
için
sabırsızlanıyorum.
|
She's
with
the
baby.
I
can't
wait
to
orb
that
thing
into
a
volcano.
|
O
zaman
bana
volkanı
gösterin.
|
Well,
show
me
a
volcano,
then.
|
Hâlâ
volkanın
içinde,
efendim.
|
Still
in
the
volcano,
sir.
|
Volkan,
Dante
Yanardağı.
Derin
Darbe,
Armageddon,
gibi.
|
Volcano,
Dante's
Peak,
Deep
Impact,
Armageddon,
right?
|
Ben
hep
bir
volkanda
düşünmüşümdür.
|
I
always
thought,
like,
a
volcano.
|
Jakuziler,
koi
havuzları
ve
bir
volkan.
|
Hot
tubs,
koi
ponds,
and
a
volcano.
|
Birşey
yok
burada
sadece
volkanlar.
|
There's
nothing
here
but
volcanoes.
|
Sanki
volkan
lavları
gibi.
|
Like
lava
of
a
volcano.
|
Bugün
bile,
Dünya
yeni
volkanlar
tarafından
şekillendirilmeye
devam
ediliyor.
|
And
even
today,
new
volcanoes
continue
to
sculpt
our
landscapes.
|
Click to see more example sentences
|
Click to see 88 example sentences
|