Yetenekli
ama,
o
kadar
da
iyi
değil.
|
Yeah,
he's
good,
but
he's
not
great.
|
Amber,
sen
harika,
yetenekli
ve
çok
zeki
bir
genç
kadınsın
tamam
mı?
|
Amber,
you
are
a
wonderful,
talented,
and
a
really
smart
young
woman.
All
right?
|
Ama
onların
yerine
bu
sene
çok
yetenekli
ve
harika
Miller
Ailesi
var.
|
But
in
their
place
this
year
we
have
the
very
talented
and
wonderful
Miller
family.
|
Sen,
çok
cici
ve
çok
özel
bir
yeteneği
olan
bir
kızsın.
|
You're
a
very
beautiful
girl
with
a
very
special
gift.
|
Ya
dünyanın
en
yetenekli
plastik
cerrahı
burada
çalışıyor
ya
da
sen
Ellis
Grey
değilsin.
|
Either
the
world's
most
talented
plastic
surgeon
works
here
Or
you're
not
ellis
grey.
|
Bu
bir
yetenek!
Bunu
bana
babam
verdi,
şimdi
de
ben
sana
verebilirim.
|
It's
a
gift
my
father
gave
to
me
that
now
I
can
give
to
you.
|
Gerçek
şu
ki,
sende
çok
özel
bir
yetenek
var.
|
The
truth
is,
you
have
a
very
special
gift.
|
Çok
güzel
ve
yetenekli
bir
kızınız
var.
|
You
have
a
very
beautiful
and
talented
daughter.
|
Çok
yetenekli
bir
sanatçı
olduğunu
ve
bir
müzede
çalıştığını
söylediler,
değil
mi?
ve
bir
dul
olduğunuzu
|
That
you're
a
very
talented
artist
and
work
for
a
museum,
right?
And,
uh,
you're
a
widow.
|
Bu
adam
çok
yetenekli.
|
He's
very
good,
this
guy.
|